BİR KÖYE YENİDEN NEFES OLAN PROJE: KARABABA GASTRONOMİ KÖYÜ

ARL 29   2025   Yazar Deniz YILDIRIM

KARABABA GASTRONOMİ KÖYÜ KURUCUSU SELİN ÇITAK:
“KÖYDE KALMAYI MÜMKÜN KILAN BİR SİSTEM KURMAYI HEDEFLİYORUZ”

Bazı hikayeler vardır; bir köyden başlar ama yankısı çok daha geniştir. Karababa Köyü’nün topraklarında filizlenen bu hikaye de tam olarak böyle… Bir kadının bilgiyle, emekle ve inatla kurduğu bir hayalin; yalnızca bir gastronomi projesi değil, aynı zamanda bir yaşam modeli haline dönüşmesinin hikayesi. Selin Çıtak, akademinin teorisini toprağın gerçeğiyle buluşturan; üretimi yalnızca yemekle değil, kültürle, sanatla ve kadın emeğiyle birlikte düşünen bir isim. Karababa Gastronomi Köyü, Trakya’nın unutulmaya yüz tutmuş lezzetlerini yeniden görünür kılarken, köyde kalmayı mümkün kılan bir sistem kuruyor. Kadınların üretimde güçlendiği, yerel bilginin değer kazandığı, toprağın yeniden söz sahibi olduğu bu yolculuk; yalnızca Trakya gastronomisine değil, binlerce kadına da umut oluyor. Bir kıvılcımla başlayan bu hikaye, bugün köyün kaderini değiştirecek kadar güçlü bir ışığa dönüşüyor.



Gastrorganik: Selin Çıtak kimdir, gastronomi alanındaki yolculuğunuz nasıl başladı?

Selin ÇITAK: Ben Selin Çıtak. 1995 yılında Tekirdağ’ın Hayrabolu ilçesinde doğdum. Eğitim hayatımı İstanbul’da sürdürdüm. İlk lisansımı tarih alanında tamamladım ve ardından pedagojik formasyon alarak öğretmenlik yetkinliği kazandım. Ancak aynı dönemde mutfakla olan bağım giderek güçlendi ve aşçılık eğitimi alarak gastronomi alanında da kendimi geliştirmeye başladım.

Tarih, eğitim ve gastronomi disiplinlerinin bir arada ilerlemesi benim için bilinçli bir tercihti. Gastronomiye olan ilgimin sadece pratikle sınırlı kalmamasını, akademik olarak da derinleşmesini istedim. Bu nedenle lisans ve ön lisans eğitimlerimin ardından gastronomi alanında yüksek lisans yaptım. Bugün yürüttüğüm tüm çalışmaların temelinde, bu çok disiplinli eğitim sürecinin bana kazandırdığı bakış açısı yer alıyor.



Gastrorganik: İstanbul’daki akademik ve profesyonel yaşamınızı bırakıp Karababa Köyü’ne taşınmak büyük bir karar. Sizi bu değişime götüren motivasyon neydi?

Selin ÇITAK: Evet, bu gerçekten çok büyük bir karardı ve başlangıçta hiç kolay olmadı. İlk etapta İstanbul ile Tekirdağ’ın Karababa Köyü arasında sık sık gidip gelmeye başladım. Bu süreçte köy yaşamını yakından tanıma fırsatım oldu. Düşündüğümden çok daha farklı, daha önce hiç içinde bulunmadığım bir dünyayla karşılaştım.

Doğayla iç içe bu yaşam biçimi zamanla merakımı artırdı. Toprakla, üretimle ve günlük hayatın ritmiyle kurulan bu bağ, beni burada daha fazla vakit geçirmeye yöneltti. Karababa Köyü’nün sahip olduğu potansiyeli gördükçe, akademik hayatta teorik olarak öğrendiğim, okuduğum, yazdığım ve geliştirdiğim bilgileri pratikte hayata geçirebileceğim çok güçlü bir alan olduğunu fark ettim.

“KARABABA KÖYÜ ÜRETİMİ, ÖĞRENMEYİ VE DÖNÜŞÜMÜ YAŞAYABİLDİĞİM BİR ALAN OLDU”

Sahada çalışmaya başladıkça, teoride bildiklerimin pratikte çok daha fazla zaman, emek ve sabır gerektirdiğini de deneyimledim. İşte bu farkındalık, beni köye yerleşme kararına götürdü. Karababa Köyü, benim için sadece bir yaşam alanı değil; üretimi, öğrenmeyi ve dönüşümü bir arada yaşayabildiğim gerçek bir çalışma alanına dönüştü.

Gastrorganik: Anne–babanızın kurduğu Origin Trakya Gıda’nın üretim kültürü sizi nasıl etkiledi? Bugün yaptığınız projelerin temelinde bu aile mirasının payı nedir?

Selin ÇITAK: Öncelikle şunu söyleyebilirim ki, anne ve babam Origin Trakya Gıda’yı Tekirdağ’ın Hayrabolu ilçesinde kurmaya karar vermeseydi, muhtemelen hayatım Hayrabolu’yla ve Karababa Köyü’yle bu kadar yakından kesişmeyecekti. Benim bölgeye gelişim ve burada kök salmam, tamamen onların kurduğu bu üretim sistemi üzerinden şekillendi.

“KÖYE GELİŞİM AİLEMİN ÜRETİM KÜLTÜRÜNÜN DOĞAL BİR UZANTISIYDI”

Daha sonra bu üretim tesisini ilçeden Karababa Köyü’ne taşıyarak, doğayla uyumlu bir sistem kurmayı tercih etmeleri, benim de köyle tanışmama vesile oldu. Yani köye gelişim tesadüfi değil; ailemin oluşturduğu üretim kültürünün doğal bir uzantısıydı. Bu üretim modeli sadece doğayla uyumlu olmakla kalmıyor, aynı zamanda özellikle 40 yaş üzeri, çalışma imkânı bulmakta zorlanan kadınlara öncelik veren bir yapıya sahipti. Bu sayede hem doğayla kurulan ilişkiyi hem de kadınların üretim ve yaratım gücünü çok yakından gözlemleme fırsatım oldu.

Bugün hayata geçirdiğim tüm projelerin temelinde de tam olarak bu kültür yer alıyor: doğayla uyumlu üretim, emeğe saygı ve kadınların ekonomik ve sosyal olarak güçlenmesini merkeze alan bir yaklaşım. Bu anlamda ailemden aldığım üretim mirası, yaptığım her işin omurgasını oluşturuyor.

Gastrorganik: Karababa Köyü’nü bir gastronomi köyü haline getirme fikri nasıl doğdu? Bu fikri olgunlaştıran ilk anı hatırlıyor musunuz?

Selin ÇITAK: Evet, bu anı çok net bir şekilde hatırlıyorum. Karababa Köyü’ndeki üretim tesisimiz şekillenmeye başladıkça, insanların buraya gelip üretimi yerinde görebilecekleri, tanık olabilecekleri bir alan yaratma fikri zihnimde giderek belirginleşmeye başladı. Başta bu düşünce yalnızca tesisle sınırlıydı; ancak süreci planlamaya başladıkça bunun çok daha geniş bir çerçevede ele alınması gerektiğini fark ettim.

“KÖYDE KALANLAR BURADAKİ EKOSİSTEMİ AYAKTA TUTMAYA ÇALIŞIYOR”

Karababa Köyü, neredeyse terk edilmiş bir köy. Köyde kalanlar hâlâ bir ekosistemi ayakta tutmaya çalışıyorlar ama giderek tutunmak zorlaşıyor. Okulun kapanması, nüfusun azalması, hatta köy bakkalının bile kapanması, insanları mecburen ilçeye yönlendirmiş durumda. Köylüler ürettikleri ürünleri kendi yerlerinde satamıyor, bu da üretim için bir teşvik bulmalarını zorlaştırıyor. Sosyalleşmenin azalması ve ekonomik döngünün zayıflaması, bende bu köy için daha kapsayıcı ve uzun vadeli bir adım atılması gerektiği hissini uyandırdı.

Bu fikrin filizlendiği ilk anlar, aslında köyde dolaştığım, köy halkıyla temas ettiğim, onların gündelik hayatına yakından tanık olduğum zamanlardı. Hatta köye gelişimizden kısa bir süre sonra gerçekleşen muhtarlık seçimlerinde, muhtar adaylarından birinin beni köy azası olarak görmek istemesi de bu yola daha güçlü bir şekilde yönelmemde etkili oldu. Tüm bu yaşananlar, Karababa Köyü’nü bir gastronomi köyüne dönüştürme fikrini benim için kaçınılmaz hâle getirdi.

Gastrorganik: Köylülerle birlikte üretim yapmak… Bu süreç nasıl başladı? Köylüler bu projeye nasıl yaklaştı?

Selin ÇITAK: İlk başta onlar için elbette bir yabancıydım. Ne köyün yerlisiydim ne de köyle geçmişten gelen organik bir bağım vardı. Köye sonradan gelmiş, dışarıdan biri olarak algılanmam çok doğaldı. Bu nedenle başlangıçta karşılıklı bir tanıma ve gözlem süreci yaşadık.

Köye geldiğim ilk dönemde köy azası olmam, birbirimizi daha yakından tanımamıza vesile oldu. Aynı zamanda köyde somut ve gönüllü adımlar atmaya başladık. Tesis kurulma süreci devam ederken, köyün girişinin ağaçlandırılması, köy çeşmesinin onarılması ve düzenlenmesi gibi küçük ama anlamlı çalışmalar yaptık. Bunlar, köy halkıyla güven kurmamız açısından önemli ilk temaslardı.

Önce uzaktan izlediler, sonra merak etmeye başladılar. Ardından da “Biz de çalışabilir miyiz, biz de bu sürecin parçası olabilir miyiz?” soruları gelmeye başladı.

“YERLİ HALK İLE UYUMLU ÇALIŞMA PROGRAMLARI OLUŞTURDUK”

Bu talepler doğrultusunda, köyde yaşayan yerli halk ile uygun çalışma programları oluşturduk ve birlikte çalışmaya başladık. Sürece dahil oldukça, projeye olan heyecanları da giderek arttı.

Gastrorganik: Meyve ve sebze yetiştiriciliğini köyde nasıl organize ediyorsunuz? Ne tür ürünler öncelikli olarak üretiliyor?

Selin ÇITAK: Köydeki tarımsal faaliyetlerimiz henüz yolun başında. İlk adım olarak ata tohumu uygulama alanını hayata geçirdik ve toprağı iyileştirmeye yönelik çalışmalarımıza başladık. Yakın dönemde de ilk ekimlerimizi gerçekleştirdik. Ancak toprak, kendi ritmi ve zamanı olan bir sistem. Bir üretim tesisi ya da işletme gibi süreci hızlandırmak mümkün değil. Bu süreç; emek, sabır ve süreklilik gerektiriyor.Biz de bu nedenle toprağın ihtiyaçlarına ve bize gösterdiği akışa göre ilerlemeyi tercih ediyoruz. Aynı zamanda bu alanlarda kullanılacak ata tohumlarını topluyor, sınıflandırıyor ve kategorize ediyoruz. Tohumların özelliklerini, toprağa uyumlarını ve verim süreçlerini gözlemleyerek gerekli verileri toplamaya devam ediyoruz.

Ürün seçiminde ise önceliğimiz Trakya’nın iklim koşullarına uygun, bölgede yıllardır üretilmiş ya da geçmişte üretilip zamanla terk edilmiş ürünler. Son yıllarda çeşitli nedenlerle ekimi azalan ya da tamamen unutulmuş sebze ve meyveleri yeniden toprakla buluşturmayı amaçlıyoruz. Bu yaklaşım, hem yerel tarım bilgisini canlandırmak hem de sürdürülebilir üretim modelleri oluşturmak açısından bizim için çok kıymetli.

Gastrorganik: Üretim sürecinde “doğallık” ve “organik” kavramları sizin için ne ifade ediyor? Uygulamada bunun kriterlerini nasıl sağlıyorsunuz?

Selin ÇITAK: Doğallık ve organik kavramları çoğu zaman birbirinin yerine kullanılıyor; oysa aslında farklı anlamlara sahipler. Doğal dediğimizde, ürünün içeriğinde katkı maddesi, koruyucu ya da renklendirici bulunmamasını kastediyoruz. Organik ise ürünün çok daha erken bir aşamasına, toprağa ve tarımsal üretim sürecine odaklanan, denetimli bir sistemi ifade ediyor.

Bizim üretim anlayışımızda öncelik, iyi tarım uygulamalarını esas almak. Organik tarım prensiplerine uygun bir üretim yapıyoruz; ancak şu aşamada resmi bir sertifikasyon sürecimiz bulunmuyor. Uygulama alanlarımızda kullandığımız gübreler tamamen kendi üretimimizden çıkan atıklardan hazırladığımız kompostlardan elde ediliyor. Herhangi bir zirai ilaçlama yapmıyoruz ve toprağın doğal döngüsünü bozmamaya özen gösteriyoruz.

“KOMPOST UYGULAMALARI BU SİSTEMİN EN ÖNEMLİ PARÇASI”

Üretimdeki temel kriterlerimizden biri de sıfır atık yaklaşımı. Kompost uygulamaları bu sistemin en önemli parçalarından biri. Üretim sürecinde ortaya çıkan meyve ve sebze artıkları tekrar toprağa kazandırılıyor ve böylece kapalı, sürdürülebilir bir döngü oluşturuluyor. Aynı yaklaşımı köy fırınlarımızda da uyguluyoruz. Köy fırınlarımız saman ateşiyle yanıyor; buğdayın başağından un elde ederken, sapını yakacak olarak kullanıyoruz. Böylece buğdayı bütüncül bir şekilde değerlendiriyor, hiçbir parçasını israf etmiyoruz.

Bu sistem sayesinde hem karbon ayak izimizi azaltıyor hem de gerçek anlamda döngüsel ve sürdürülebilir bir üretim modeli oluşturuyoruz. Doğallık da bu yaklaşımın ayrılmaz bir parçası. Hiçbir ürünümüzde yapay katkı maddesi, koruyucu ya da renklendirici kullanmıyoruz. Gastronomi Köyü anlayışında zaten yöresel üretim esas alınır ve yöresel üretimin doğasında yapay müdahalelerin yeri yoktur. Bu nedenle gastronomi köyünün hiçbir alanında bu tür uygulamalara izin verilmiyor.

Doğallık, iyi tarım uygulamaları ve sıfır atık; üretimimizin temel üç ayağını oluşturuyor.

Gastrorganik: Yöresel ürünler üretirken en çok hangi detaylara önem veriyorsunuz? Bir ürünü ‘yöresel’ yapan şey sizce nedir?

Selin ÇITAK: Bir ürünü yöresel yapan en temel unsur, o ürünün içinde bulunduğu bölgenin ekonomik, iklimsel ve toprak yapısıyla uyumlu bir şekilde gelişmiş olmasıdır. Bu uyum, çoğu zaman tarihsel bir sürecin sonucudur; ancak bir ürünün mutlaka yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip olması şart değildir. Yakın geçmişte ortaya çıkmış olsa bile, eğer bir ürün bulunduğu coğrafyanın koşullarına adapte olmuş ve o ekosistemin bir parçası hâline gelmişse, bizim için yöresel kabul edilebilir.

“YÖRESELLİĞİ UYUM VE KABUL ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİYORUZ”

Gastronomi yaşayan ve sürekli dönüşen bir alan. Lezzet algısı da zamanla değişiyor. Ancak bu değişime rağmen, bir bölgenin insan belleğinde ve damak hafızasında oluşmuş temel bir tat profili vardır. Dışarıdan gelen bir ürün bile, eğer bu tat profiline uyumlanıyorsa ve toplum tarafından kabul görüyorsa, zamanla o coğrafyanın parçası hâline gelebilir. Bu elbette gastronomi dünyasında tartışmaya açık bir konu; ancak biz yöreselliği katı sınırlarla değil, uyum ve kabul üzerinden değerlendiriyoruz.

Üretim anlayışımızda Trakya başta olmak üzere Türkiye’nin genel lezzet profiline ve yöresel ürün kültürüne uygun bir envanterle çalışıyoruz. Bu noktada aile geçmişimin de büyük bir etkisi var. Babam Tekirdağlı, annem Antakyalı. Bu iki güçlü gastronomik havzanın kültürünü bir arada büyüyerek deneyimleme şansım oldu. Bu da bana oldukça geniş bir yöresel ürün perspektifi kazandırdı. Zamanla bu birikimi hem akademik hem de profesyonel alanda geliştirme fırsatı buldum.

Yöresel ürünlerde en az ürünün kendisi kadar önemli olan bir diğer konu ise üretim yöntemleri. Bir ürünün yöresel kimliğini koruyabilmesi için, kendi tarihsel üretim metotlarına uygun şekilde üretilmesi gerektiğine inanıyorum. Yöresel bir ürünü, onun ruhuyla bağdaşmayan modern veya endüstriyel yöntemlerle üretmek, o ürünün anlamsal ve yapısal bütünlüğüne zarar verir.

Bu nedenle gastronomi köyümüzde ve üretim tesisimizde, hangi bölgeye ait olursa olsun tüm ürünleri kendi reçetelerine ve tarihsel üretim süreçlerine sadık kalarak üretiyoruz. Bugün ürettiğimiz ürünler, 1950’lerde, 60’larda ve daha öncesinde nasıl üretiliyorsa, aynı anlayışla ve aynı yöntemlerle üretilmeye devam ediyor. Bizim için yöresellik; yalnızca ürünün kökeni değil, üretim biçimiyle birlikte korunması gereken bir kültürel miras.

Gastrorganik: Kadın üreticilerin hayatında gözlemlediğiniz en somut değişim ne oldu? 

Selin ÇITAK: Kadınların iş hayatında yer almasının, özellikle de bir üretici olarak var olmasının, kadın fıtratıyla son derece uyumlu bir süreç olduğunu düşünüyorum. Çünkü kadınlar, çocukluklarından itibaren yaşamlarının her döneminde aslında sürekli bir üretim hâlindeler. Bu üretim bazen görünmez oluyor ama hiç kesintiye uğramıyor. Bu yüzden üretimin olduğu her alanda kadınların sürece çok hızlı ve doğal bir şekilde dahil olduğunu gözlemliyorum.

Bir kadın için üretimin içine girmek, yemek yemek ya da su içmek kadar doğal bir durum. Bu nedenle birlikte çalıştığımız kadınların üretim süreçlerine uyum sağlaması oldukça hızlı gerçekleşti.

Hayatlarındaki en somut değişimlerden biri, sevdikleri ve yapabildikleri bir işten maddi gelir elde edebiliyor olmaları. Bu durum, onların kendilerine olan güvenlerini ciddi şekilde artırıyor; motivasyonlarını, yaşam enerjilerini ve hayat kalitelerini yükseltiyor. Birlikte çalıştığımız kadınların yaklaşık %90’ı, daha önce aktif bir çalışma hayatının içinde yer alamamış, çoğunlukla belirli bir yaşın üzerindeki kadınlar.

“ÜRETİM KADINLARI GENÇLEŞTİRİYOR”

Bu süreçte en çok dikkatimi çeken şeylerden biri, üretimin kadınları adeta gençleştirmesi oldu. Bunu mecazi anlamda değil; hem fiziksel hem de duygusal olarak söylüyorum. Üretimin içinde yer aldıkça daha canlı, daha güçlü ve daha özgüvenli hâle geldiklerini birebir gözlemledim. Açıkçası ben gençlik iksirinin üretimden geçtiğine inanıyorum. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu yolculuk boyunca son derece ilham verici ve insana umut veren çok kıymetli hikâyeler birikti.

Gastrorganik: Köydeki gastronomi çalışmalarınız yerel ekonomiyi nasıl etkiliyor? Köylüler için nasıl bir gelir modeli oluştu?

Selin ÇITAK: Köyde yürüttüğümüz gastronomi çalışmaları, yerel ekonomiyi tek seferlik bir kazançtan ziyade sürdürülebilir bir gelir modeli üzerinden etkiliyor. Amacımız, köyde yaşayan insanların üretimden kopmadan, kendi yaşadıkları yerde ekonomik olarak var olabilmelerini sağlamak.

Bu kapsamda köylüler için farklı katmanlardan oluşan bir gelir modeli oluştu. Öncelikle üretim tesisimizde, özellikle kadınlara yönelik düzenli ve esnek çalışma imkânları sağlandı. Bu, köyde daha önce aktif bir çalışma hayatı olmayan kişiler için sürekli ve güvenilir bir gelir kapısı oluşturdu.

Bununla birlikte tarımsal üretim, ata tohumu uygulama alanları ve yöresel ürün üretimi sayesinde köylülerin kendi bilgi ve emeklerini doğrudan ekonomik değere dönüştürebilecekleri bir yapı kuruldu. Üretilen ürünlerin işlenmesi, değerlendirilmesi ve gastronomi çatısı altında yeniden konumlandırılması, ürünün katma değerini artırdı. Böylece köylüler yalnızca hammadde üreten değil, üretimin bütün sürecine dahil olan bir yapının parçası hâline geldiler.

Ayrıca gastronomi köyü yaklaşımıyla birlikte köye gelen ziyaretçiler, workshoplar ve deneyim alanları sayesinde dolaylı bir ekonomik hareketlilik de oluşmaya başladı. Bu durum, köyün yalnızca bir üretim alanı değil, aynı zamanda yaşayan bir ekonomik ekosistem hâline gelmesini sağladı.

“KÖYDE KALMAYI MÜMKÜN KILAN BİR SİSTEM”

Özetle, kurmaya çalıştığımız model; göçü teşvik eden değil, köyde kalmayı mümkün kılan, üretimi sürdürülebilir kılan ve emeğin karşılığını görünür hâle getiren bir yerel ekonomi anlayışına dayanıyor.

Gastrorganik: Karababa Köyü’nün geleceğini nasıl görüyorsunuz? Beş yıl sonra nasıl bir yer olmasını hedefliyorsunuz?

Selin ÇITAK: Beş yıl sonra Karababa Köyü’nün, gastronomi köyü konseptiyle uyumlu, bütüncül bir mimari ve yaşam anlayışına sahip olacağını öngörüyorum. Trakya’nın geleneksel mimarisine uygun, köyün kimliğini koruyan ama aynı zamanda çağdaş ihtiyaçlara cevap veren bir yapı hedefliyoruz. Köyün, dışa bağımlı kalmadan kendi ekonomik faaliyetlerini sürdürebildiği bir sistem oluşturmak en temel amaçlarımızdan biri.

Aynı zamanda Karababa’nın, Trakya bölgesinde gastronomiye ilgi duyan öğrenciler, akademisyenler ve sektör profesyonelleri için bir çekim merkezi hâline gelmesini istiyoruz. İnsanların belirli bir dönemlerini geçirmek, üretmek, öğrenmek ve araştırmak için gelmek isteyecekleri bir alan yaratmayı hedefliyoruz.

“KARABABA KÖYÜ’NÜN, TRAKYA GASTRONOMİSİ, KÜLTÜRÜ VE SANATI İÇİN YAŞAYAN BİR LABORATUVAR GİBİ İŞLEMESİNİ İSTİYORUZ.”

Gastronomi köyü dediğimiz yapı yalnızca yemekle sınırlı değil. İçinde kültür, sanat, tarım ve üretimin her alanı var. Farklı disiplinlerden insanların bir arada çalışabildiği, kendini geliştirebildiği ve aynı zamanda ziyaretçilerin sosyalleşirken bilgi edinebildiği bir ekosistem kurmak istiyoruz. Bu doğrultuda hayata geçirdiğimiz sanat atölyeleri bulunuyor; heykel başta olmak üzere farklı sanat dallarını kapsayacak şekilde bu alanı genişletmeyi planlıyoruz.

Tarım uygulama alanlarımızda ise yeni üretim modellerine öncülük edebilecek çalışmaların yapılmasını hedefliyoruz. Karababa Köyü’nün, Trakya gastronomisi, kültürü ve sanatı için yaşayan bir laboratuvar gibi işlemesini istiyoruz. Beş yıl sonra buraya gelen birinin, bu çok disiplinli üretim ve paylaşım ruhunu net bir şekilde hissedebileceğini düşünüyorum.

Gastrorganik: Son olarak, okurlarımız Gastrorganik üzerinden bu projeye nasıl destek olabilir veya nasıl dahil olabilir?

Selin ÇITAK: Bu çok önemli bir soru çünkü gastronomi köyü bireysel çabayla sınırlı kalabilecek bir proje değil. Bu sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için gönüllülük esaslı, farklı disiplinlerden insanların bir arada çalışması çok kıymetli.

Projeye destek olmak ya da dahil olmak isteyen herkes bana Instagram hesabım veya www.selincitak.com web sitemiz üzerinden ulaşabilir. Ocak 2026 itibarıyla gastronomi köyü kurulum sürecinde aktif rol alacak ekipler oluşturmaya başlayacağız. Duyuruları Instagram ve web sitemiz üzerinden paylaşacağım.

Başvurular alındıktan sonra belirlenen aşamalar doğrultusunda ekiplerle bir araya gelip, Karababa Köyü halkıyla birlikte neler yapabileceğimizi ve bu süreci nasıl büyütebileceğimizi birlikte planlayacağız. Bu yolculukta yer almak isteyen ya da farklı dönemlerde fikir ve katkı sunmak isteyen herkese kapımız açık.