Doç. Dr. Oğuz Özyaral, hastalıkları hızla iyileştiriyor olmasının antibiyotikleri her yerde her zaman gerekli gereksiz kullanımını da arttırdığını belirtti. Her mikroorganizmanın farklı bir savaş ve savunma teknikleri, mekanizmaları olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Özyaral, "Çok önemli iki hareket oldu dünyada. Bunlardan biri antibiyotiklerin bulunup kullanılmasıdır. Bunlar yarı sentetik, sentetik derken önümüze çok ciddi bir potansiyel olarak geldi. Hastalıkları hızla iyileştiriyor olması her yerde her zaman gerekli gereksiz kullanımını da arttırdı. Bunların doğal olanları da vardı ama biz kolay olanı yani laboratuvarlarda sentezlenen kimyasal yapıları tercih ettik. Mikroorganizmaların savunma mekanizmalarını nasıl yıkarız diye hareket eden antibiyotiklerle hastalıkları yenmeye çalıştık. Ardından ikinci önemli hareket geldi, şunu unuttuk. Her mikroorganizmanın farklı bir savaş ve savunma teknikleri, mekanizmaları var. Bir antibiyotik vücuda girip karşılaştığı düşmanı yani hastalık yapan mikroorganizmayı öldüremediğinde düşmanı tarafından deşifre ediliyor. Kısa bir süre sonra, kullanılan antibiyotik hastalık yapan mikroplar tarafından tanınıyor, ayrıca virutik hastalıklara zaten bu antibiyotiklerin hiçbir etkisi de yok, böylece mikropların savunma mekanizması güçleniyor, akıllanıyorlar ve sonuç antibiyotikler etkisiz hale getiriliyor. Yani antibiyotik işe yaramıyor. Bir antibiyotiğin piyasaya çıkması ortalama 10 sene kadar bir süre alıyor. Ancak biz o kadar çok antibiyotik kullanıyoruz ki, 10 sene daha bitmeden ilacın etkinliğini bitirmiş oluyoruz. Bunun temel sebebi ilacı gerçekten kullanılması gereken yerde değil, aklımıza gelen tüm hastalıklarda, kulaktan dolma tavsiyelerle kullanmış olmamız" dedi.
“Her İlaç Zehirdir”
Antibiyotiğin gerçek kullanım yeri dışında kullanıldığında vücudu yorduğunu söyleyen Dr. Özyaral, “Tüm ilaçlar zehirdir. Eczacılık zehri yönetme, hekimlik ise kullanım sanatıdır. Ancak vatandaş bu takdiri doktora bırakmıyor. Kendi kendine teşhis koyuyor, tedavi için de mutlaka antibiyotik alıyor. Aldığı her antibiyotik ile böbreklerine, karaciğerine, bağırsaklarında yaşayan vücudu için gerekli, faydalı mikroorganizma topluluklarına, sindirim sistemine, kan sistemine, organlarına farkına varmadan zarar veriyor" şeklinde konuştu.
10 doğal antibiyotik
Doç. Dr. Oğuz Özyaral, bol bol kullanılmasını tavsiye ettiği doğal antibiyotikleri şu şekilde sıraladı: "Sarımsak: Mümkün olduğunca çiğ tüketin. Yemeğe katarken güzelce yıkayıp kabuğuyla kullanın. Soğan: Kuru ve tazesini çiğ olarak tüketelim. Kavurmayın. Ispanak: Mümkünse çiğden ya da buharda haşlayıp kullanın. Rengi değişene kadar pişirdiğinizde bir değeri kalmaz. İçinde folik asit vardır. Folik asit enfeksiyonlarla savaşta oldukça güçlüdür. Turp: İçinde C vitamini ve iyot bulunur. Doğal antibiyotiktir. Turp gibi olmak sözüne ilham vermesi boşuna değildir. Brokoli: Güçlü bir antioksidan olan C vitamini içeriyor. Bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor. Zencefil: Bağışıklık sistemini güçlendirir. Bal, tarçın ve zencefil karışımı herkese tavsiye edilebilir. Kırmızı biber / Kımızı acı biber: Acı biber içindeki capsaicin maddesi aynı zamanda ona acı tadı verendir. Bu madde bağışıklık sistemimizi güçlendirir, hastalıklara karşı direncimizi arttırır. Kırmızıbiber iyi bir C vitamini kaynağıdır. Kivi: Portakaldan daha fazla C vitaminine sahip olan kivi, antioksidan özellikle sebebiyle özellikle kış mevsiminde her gün tüketilmesi gereken meyvelerdendir. Pırasa: Güçlü bir antioksidan olan “polifenol” içerir. Serbest radikaller ve onların oluşturacağı hastalıklara karşı vücudu korur. Nar: Kırmızı - mor renkli tüm meyveler bağışıklığı güçlendirir ancak nar bu özelliğinin yanı sıra Potasyum ve demir içerir. Bu da hastalıklarla savaşımızda bize yardım eder."
iha